- O günler en iyisiydi, ya da en kötüsüydü, akıl çağıydı ve aptallık çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı, ışık mevsimiydi ve karanlık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için önümüzde hiçbir şey yoktu;hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk. Kısacası o günler, tıpkı şimdi ki gibi o kadar uzaktaydı ki, kimileri iyi veya kötü şeylerin üstünlük derecelerini karşılaştırdığında, o günlerin gelmiş geçmiş en iyi günler olduğunda ısrar ediyorlardı.
- Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece "daha" sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.
- Büyük denizlerin ölüleri karaya sürüklemesi, gibi, bu ayna da hayalleri geri getirebilseydi, mahkeme salonu binlerce hortlakla dolardı.
- Hapishaneler hiç suçu olmayan mahkumlarla doluydu, üstelik çoğu sorgulanmamıştı henüz. Ama her şeyden kötüsü halkın artık giyotin denen alet ile tanışmış olmasıydı. Bu alet çok konuşuluyordu. Kimine göre giyotin baş ağrısı için iyiydi, kimine göre saçların beyazlamasını engelliyor, kimine göreyse cildi güzelleştiriyordu. Giyotine ? Berber? deniyordu.
- Yirmi yıl önce çocukluğumu hatırlamazdım ama şimdi aksine çok iyi hatırlıyorum, çünkü insanlar bir daire içindeler ve yaşadıkça başladıkları noktaya geri dönüyorlar. Bu insanı sona yaklaştırmak için var olan bir his. Unutmuş olduğum yaşantılar tekrar canlanıyor gözümün önünde. Onları adeta yeniden yaşıyorum. Annemi düşünüyorum, o güzel kadını. Oysa şimdi ben ondan daha yaşlıyım ve hayallerimin bahçesinde gezindiğim çocukluğumu şimdi dün gibi hatırlıyorum.
- "Siz misiniz efendimiz? Sizden bir isteğim var?" "İstekleriniz hiç bitmedi ki! Yine ne var?" "Efendim, kocam..." "Ne olmuş kocana? Yine mi borçlarını ödeyemedi?" "Efendim, ödedi, ödedi,, hem de hayatıyla." "İyi ya, sorun kalmamış."
- O günler en iyisiydi, ya da en kötüsüydü, akıl çağıydı ve aptallık çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı, ışık mevsimiydi ve karanlık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için önümüzde hiçbir şey yoktu; hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk.
- ''Beni dışarı çıkardıklarında, omzumdaydı başı. Korkuyordu. Gelecekten korkuyordu; ama ben rahattım. Aklımdan kötü bir şey geçmiyordu. Beni Kuzey Kalesi'ne getirdiklerinde, omzumda bu saç tellerini buldular. ''Bunları bari bırakın!'' dedim, ''Bu saçlar buradan kaçmama yardım etmez; ama onlara baktıkça ruhum güvende olacak.''
- Suçlunun durduğu yerin üst tarafına onu daha iyi aydınlatmak için bir ayna asılmıştı. Bu zamana dek kim bilir kaç zavallının yansıyan hayalleri yok olup gitmişti bu aynada. Büyük denizlerin ölüleri karaya sürüklemesi gibi, bu aynada hayalleri geri getirebilseydi, mahkeme salonu binlerce hortlakla dolardı.
- Bu tür şeyler yalnız hayal edilince etkili olur, anlatınca etkisini yitirir.