- Sen boku gerçekten seviyorsun, değil mi? Dikkat ediyorum ?bok? sözcüğüne ve sıçmak fiiline bayılıyorsun?
- Hayır, hayır, hayır. ?bok? sözcüğünü sevmiyorum, hatta biraz itici bulurum. ?BOK!? diyen insanlardan hoşlanmam. Nadiren kullanırım.
- Hayır, demek istediğim şu ki, sıçma eyleminin kendisinden haz duyuyorsun.
-?Sadece ben mi??
- Bilmiyorum. Sen herkesten daha çok haz duyuyorsun bence, başkaları sıçmaktan senin kadar söz etmiyorlar.
- Benim kadar itiraf etmiyorlar da ondan.
- İtiraf etmek mi?
- Yani, koşarak helaya gider ve ?Bana bir gazete ver,? dersin, çünkü keyfini çıkarmak istersin. Bir şeyler okurken bir bok parçası düşer ve sen okumaya devam edersin?
- Ama ben bok parçalarının senin kadar farkında değilim. Benim için bok parçalarında ibarettirler.
- Ne yani, sonra hayranlıkla bakmaz mısın?
- Hayır.
- Ama büyük bir yitirmişlik duygusu vardır. Sifonu çekeceksin ve o bok parçalarını bir daha görmeyeceksin. Aynı bok parçalarını bir daha asla göremeyeceksin.
- Hiç de öyle yitirmişlik duygusuna falan kapılmam sifonu çekerken? İğrenç kokuyor, diye geçiririm içimden.
- Ben sıçtığım her bokun örüntüsünü ezberlemeye çalışırım. Çünkü her örüntü ayrıdır, resim gibidir. Bok hiçbir zaman aynı çıkmaz. Ortalama bir insan ömründe kaç kez sıçar? Sayısız kez, kuşkusuz. Fakat her bok o güne kadar sıçtığın bütün boklardan tamamen farklıdır. Her bok parçası farklıdır; boyutları, sayıları, kendini nasıl hissettiğin, ısı, iklim, o sırada kiminle beraber olduğun ya da olmadığın, işsiz mi yoksa çalışıyor mu olduğun, o kadar çok ayrıntı var ki. Bir de işin ekstraları söz konusu; tuvalet kağıdına uzanırsın ve renkleri farklı olabilir, yeşil, sarı, mor falan. Sonra kıçını siler ve tuvalet kağıdına bakarsın ve içinden, hâlâ tam temizlenmemişim, diye geçirirsin. Birinin bokunun kokusunu alacağı korkusuyla bir kez daha silinirsin. Ve kıçını silerken belki başkalarının kıçlarını senin kadar iyi silmediğini düşünürsün. Ya da belki sen kıçını başkaları kadar iyi silmiyorsundur. Dur, birazdan sana söz hakkı vereceğim, ama bok delisi değilim ben. Bekle, bekle, bekle, bekle? markette dolanıyordum, biliyorsun beni, severim markette dolanmayı, sonra tuvalet kâğıtlarının bulunduğu rafa geldim ve 92 yaşında bir kadın gördüm, en hesaplı tuvalet kağıdını arıyordu.
- İyi de herkes yapar bunu.
- Tamam ama, 92 yaşındasın, yarın ölebilirsin, üç kuruşun hesabını yapmanın ne anlamı var? Yani, 92 yaşında sıçabiliyor olmak zaten muhteşem bir olay, neden en pahalı tuvalet kâğıdını alıp bunu kutlamıyorsun? Üç kuruş daha fazla ödeyeceksin alt tarafı. Tamam, kendimi fazla kaptırdım.
- Gördün mü, bok söz konusu olduğunda kendini kaptırıyorsun. Boka bayıldığını söyledim sana. Kesinlikle aşıksın boka. Bunu fark ettim. Psikologların boklarıyla saplantılı olanlar için koyduğu teşhisi biliyorsun? çocukken annen ya da aban senden bir şeyler yapmanı istediğinde tutunabileceğin, sana ait olan tek şey bokundur.
- Boka tutunmanın mümkün olabileceğini sanmıyorum.
- Başkaları neye sahip olurlarsa olsunlar tuvalete girdiğinde bokun kesin ve harikulâde bir biçimde sana aittir.
- Sana şu kadarını söyleyeyim, psikiyatırların ve psikologların ebeveynleri benimkiler gibi değillerdi. Çünkü ben sıçarken, bu bok anneme ait, bu da babama ait, çünkü üzerimdeki giysileri alabilmek için çok çalıştılar, beni büyütmek için büyük fedakârlıklar yaptılar diye düşünürdüm, bu yüzden bokumun onlara ait olduğunu idrak ediyordum.
- Şu bok konusunu kapatsak mı artık?
- Tamam, kolay değil ama bok konusunu terk edelim, yalnız son olarak okuduğum çok ilginç bir şeyden söz etmek istiyorum. Biliyorsun New York kenti uzunca bir süredir bokunu okyanusa boşaltıyor, şimdi de o boklar devasa bir küre oluşturmuş ve bu bok küresi saatte sekiz kilometre New York?a doğru ilerliyormuş ve uzmanlar durdurmak için ne yapacaklarını bilemiyorlarmış. O bok küresiyle konuşamıyorlarmış, bombalayamıyorlarmış, sprey sıkamıyorlarmış, duaların yardımı olmuyormuş. Şu anda devasa bir bok küresi New York kentine doğru ilerlemekte ve elden bir şey gelmiyor. Bu makaleyi okuduğumda çok da mutsuz olmadım , çünkü dünyada bir bok yığınının altında kalmayı hak eden bir kent varsa, o da New York?tur.
- Bok konusunu kapatacağımızı sanıyordum?
- Pekâlâ, kapatalım. İnsanı büyülüyor, ama kapatabiliriz.
- Emin misin?
- Ya seksten söz edelim ya da yatalım.
- Yapabilir miyiz?
- Bok, elbette.