- Bir gün Çankaya'da eski köşkte Selânikli berber Mehmet ve berber Rıdvan'la antrede oturmuş konuşuyorduk. Berberlerin ikisi de Atatürk'ün hemşehrisi olduklarından kendilerini imtiyazlı sayarlar, yüksekten konuşurlardı. Bu şekilde -şaka da olsa- böbürlenerek dolaşmalarına, kendilerine poz vermelerine çok tutulur, fakat yine de renk vermemeye çalışırdım. Fakat bütün dikkatime rağmen aramızda yine de tartışmalar eksik olmazdı.
O gün yine onlar zayıf tarafımı bulmuşlar, bana şakadan takılıyor:
- Biz Selanikliler olmasaydık, siz kurtulamazdınız... Diyorlar, ben de cevap olarak:
- Biz kendi kendimizi kurtardık. Selaniklilere ihtiyacımız yok. Hem Selanik'ten çıksa çıksa Yahudi çıkar... Diyordum.
O sırada merdivenleri yavaş yavaş inen Atatürk'ü görmemiştik. Konuşmalarımıza istemeyerek kulak misafiri olmuş ki, o akşam sofrada bir Selânikli olan Nuri Conker'e damdan düşer gibi sordu:
- Nuri Bey, Selanik'ten ne çıkar?
Nuri Conker, sanki bütün konuştuklarımızı biliyormuş ta, beni korumak kararını vermişcesine:
- Bol Yahudi çıkar Paşam... Demesin mi? - - Paşam, Kral'ın ağlaması benim çok gücüme gitti ve çok üzüldüm. Büyük adamların düşmesi çok zor oluyor, değil mi?
Kısa bir duraklamadan sonra Atatürk, bu sözlere şöyle karşılık verdi:
- Krallar öyle olur... - 18 Mart Çanakkale Zaferinin yıl dönümü nedeniyle Gelibolu Yarımadasındaki şehitliklerin bulunduğu yerde düzenlenen anma törenine Atatürk de çağrılı bulunuyordu...
O günkü törende çelengi koyacak bir yer bulamayınca hemen Atatürk'e koştular:
- Paşam, bizim çelengi nereye koyalım? diye sordular.
Tarihin en korkunç müdafaa ve hücumunun geçtiği alanda, o günleri yaşar gibi dalgın ufka bakan Anafartalar Kumandanı, kendisinden cevap bekleyen vali, komutan ve beraberindekilere dönüp:
- "Türk kanıyla sulanmış bu toprakların her köşesi, bir Türk abidesidir. Çelengi nereye isterseniz oraya koyun, fark etmez... " dedi. - Atatürk'ün sofrasından kimler geçmemiştir ki... Mahalle arkadaşları, silâh arkadaşları, devrim arkadaşları, politikacılar, edipler, şairler, müzisyenler, bilim adamları, iş adamları, yabancı devlet başkanları, krallar... İşten ve yurt gezilerinden artan bütün ömrü sofrada geçmiştir denilebilir. Fakat burası hiç bir zaman bir içki ve cümbüş bayağılığına inmemiş, bir sohbet ve tartışma meclisi olarak kalmıştır. Eğlencenin yanı sıra en çetin devlet işlerinin karara bağlandığı bir meclis... Sayfa : 25
- Romen Kralının Savarona yatında Atatürk'le görüşmesi sırasında yanlarında Dr. Neşet Ömer de bulunuyordu. Atatürk, hastalığı nedeniyle doktorun sürekli olarak kontrolü altında tutuluyor, yemeklerde perhiz yapmasına elden gelen bütün dikkat gösteriliyordu, içki içmesi kesin olarak yasak edilmişti. Atatürk'ün Romen Kralı Karol'u ağırladığı sofraya bu yüzden -içer korkusuyla- içki konmamış, çeşitli maden suları sıralanmıştı. Misafire protokol gereği hiç değilse bir kadeh içki sunmak gerekiyordu. Fakat Kral içerken, ev sahibinin içmemesi tuhaf kaçacaktı. Onu saymamak gibi bir şeydi. Atatürk, durumu Neşet Ömer'e açınca, doktor olanca kuvvetiyle buna karşı koydu. Protokol gereği bir devlet hükümdarına içki sunmamanın ne kadar ayıp kaçacağını Neşet Ömer çok iyi biliyordu. Fakat ne var ki, Atatürk'ün sağlığı, ondan çok daha önemliydi. Hastalığı artmasın da varsın Romen hükümdarının hatırı kalsındı. Fakat Atatürk olağanüstü kandırma kandırma kuvvetiyle doktoru çabucak razı etti. Aralarında kısa süren pazarlık sonunda şuna karar verildi: Sofraya içki konacak, fakat Atatürk, kendi kadehinden ancak bir parmak içecekti. Doktor bunu bizlere de bildirdi. Kadehlere içkiyi koyarken Atatürk'ünkine bir parmaktan fazla kaçırmayacaktık. Sofraya çeşitli içkiler gelmişti. Atatürk'ün kadehini doldurmaya hazırlanırken parmağını yanlamasına doğru değil de, dikine doğru tutarak bize doğru döndü. Neşet Ömer'in ve hepimizin hayret dolu bakışları arasında: ? Doktor, bir parmak içeceksin, dememiş miydin? diye sordu. Sayfa: 134
- 18 Mart Çanakkale Zaferinin yıl dönümü nedeniyle Gelibolu Yarımadasındaki şehitliklerin bulunduğu yerde düzenlenen anma törenine Atatürk de çağrılı bulunuyordu... O günkü törende çelengi koyacak bir yer bulamayınca hemen Atatürk'e koştular: ? Paşam, bizim çelengi nereye koyalım? diye sordular. Tarihin en korkunç müdafaa ve hücumunun geçtiği alanda, o günleri yaşar gibi dalgın ufka bakan Anafartalar Kumandanı, kendisinden cevap bekleyen vali, komutan ve beraberindekilere dönüp: ? "Türk kanıyla sulanmış bu toprakların her köşesi, bir Türk abidesidir. Çelengi nereye isterseniz oraya koyun, fark etmez... " dedi. Sayfa:197