- 20 yıl Bir gün olsun birbirimizi kırmadan geçti 20 yıl... Ne tek çocuk kaprisi gördük, ne ergenlik bunalımı... Anneler Günü?nde ben söz yazdım, o besteledi, şarkıyla uyandırdık annemizi... Babalar Günü?nde en iyi yassı taşları toplayıp suda kaydırmaca oynadık Eymir?de... Ağladık, dedesini yitirdiğimiz yatağın başucunda... Güldük, yazdığımız masal, çocuk oyunu olup sahnelendiğinde... Özenle diktiğimiz fidan hızla boy verdi; ben benim boyumu geçemeyeceğini iddia ettikçe gıcık bir inatla uzadı ve beni göğsünü basacak boya geldi. Bir zamanlar göğsüme bastığım bebeğin göğsüne yaslanmanın eşsiz huzurunu yaşattı bana... Birbirimizi büyüttük.
- Veda Güzelim sohbeti, ?süre bitti? diyen infaz memurunun sesi böldü. Telefon kesildi. Avuç içleri bir kez daha yapıştı cama... 20?lik fidan gitti. Gururlu bir çift göz, bakakaldı ardından... Kalbim, Ege?de kaldı.
- Veda Güzelim sohbeti, ?süre bitti? diyen infaz memurunun sesi böldü. Telefon kesildi. Avuç içleri bir kez daha yapıştı cama... 20?lik fidan gitti. Gururlu bir çift göz, bakakaldı ardından... Kalbim, Ege?de kaldı.
- Siyah kadife ceketim, beyaz plastik sandalyeyi, ''Yanlış düğüne geldim galiba ,'' dercesine süzdü. Beğenmediği daireyi emlakçı zoruyla görmeye gelmiş kiracı adayı gibi bakakaldım koğuşa...
- Merhaba gözyaşı sarayım, ''değerli yalnızlığım''.
- ''Ben her devre, yeni bir ömre başlar gibi başlarım''.
- O tırmanırken, onu tırmandıran sen değilmişsin gibi, alçal; o yere çakılırsa yüksel ve ses ver.
- Mutsuzluk korkusu, bu kuşağın hastalıklarından biri.. Reklamlar, diziler, filmler, çevremizde öyle bir mutluluk bolunu şişirdi ki, uçup gidişini hayranlıkla izlediğimiz bu balon, bir türlü binemediğimiz, umutla beklediğimiz bir hasrete dönüştü. İdealize ettikçe şişen talepler, çekingenliği büyüttü. Mutluluk beklentisini abarttıkça mutsuz olduk.
- King's Cross Metro İstasyonunun girişinde Ege'yle vedalaştım. Bir meçhule gider gibiydim. Sarılırken, "Annene ne diyeyim?" diye sordum kulağına... "Babasıyla gurur duyuyormuş de"dedi Uçtum.
- Bir ömrün finale tırmanan basamakları gibidir ödül ve ceza; bir birine, bir diğerine basarak yürürsün. Bir basamakta egonu şişirir, bir sonrakinde söndürürsün. Hiçbir başarının cezasız kalmadığı topraklarda her alkış bir mahkeme davetiyesidir; ama her mahkeme de seni yeni alkışlı agoralara çıkarır. Gün gelir basamaklar karışır: zalimin cezası omzunda bir apolete dönüşürken, iktidarın ödülü, yapıştırılmış para gibi sırıtır alnında... En iyisi ödüllü rehavete, cezayla yılgınlığa kapılmadan, doğru bildiğin yolda yürümektir. Ödül ve ceza nasıl olsa arkandan gelir.