- Maoist isyan haftanın konusu olduğu için,zengin kokonalardan ülkenin en çok satılan gazetesinin sinik editörüne kadar herkes birdenbire,sorunun kökeninde eskiden beri yığılarak büyüyen bir adalet sorunu yatmak olduğu gerçeğini teslim etmeye hazır görünüyorlar.Ancak onların derdi,21.yüzyıla özgü bu 'altına hücum' furyasını frenlemek anlamına gelecek şekilde sorunun üzerine gitmek yerine,tartışmayı tamamen farklı bir yöne kaydırmaya,Maoist 'terörizm' hakkında öfke ve kızgınlıkla harmanlanan gürültülü bir patırtı çıkartmaya çalışmak.Ama bunu söylerken sadece kendilerini kandırıyorlar.
- Silaha sarılmış olan insanlar vakitlerini televizyon seyrederek(ya da televizyon programlarına çıkarak),gazeteleri okuyarak,günün Ahlaki Bilim sorusu için telefonda kısa mesaj anketleri yürüterek(Şiddet iyi midir kötü müdür:Cevabınızı kısa mesaj olarak ....nolu telefona...) geçirmiyorlar.Onların hepsi vakitlerini dışarıda geçiren insanlar.Onlar mücadele ediyorlar,savaşıyorlar.Evlerini ve yurtlarını savunma hakları bulunduğuna inanıyorlar.Adaleti hak ettiklerine inanıyorlar.
- Hükümet hali vakti yerinde yurttaşların mutlak güvenliğini tesis etmek için,bu tehlikeli insanlara karşı savaş ilan etmiş durumda.Bize bu savaşın üç ila beş yıl arasında kazanılacağı söyleniyor. .... .Fakat mesele yoksullara karşı bir savaşı devam ettirmeye geldiğinde herkes şahin kesiliyor.
- İster güvenlik güçlerinin mensupları,ister Maoistler,isterse savaşın dışındaki siviller olsun -bu Zengin İnsanlar Savaşı'nda hep yoksullar ölecektir.
- Geriye bir tek soru kalıyor:O ipliği pazara çıkmış kalkınma modelini kaldırıp atmanın en etkili yolu hangisi?
- Demokratik işleyişin detaylı (ama giderek içi boşalan) formalitelerini (-göstermelik- ifade verme seansları,-uydurma- çevre etki değerlendirmeleri,çeşitli bakanlıklardan -satın alınmış- temiz kağıtları,uzadıkça uzayan mahkeme süreçleri.) bekleyecek bir rahatlığa sahip değiller pek.Anlıyorsunuz,düzmece demokrasi bile zaman tüketen bir süreç.Oysa zaman -sanayiciler için- para demek.
- Aslında bu açgözlülük silsilesine teslim olarak bizim yaptığımız,başka ülkelerin ekonomilerini kendi ekolojimizle besleyip desteklemekten başka bir anlam taşımıyor.
- Hindistan'ın 'ilerlemesi'nin mültecileri konumundaki bu on milyonlarca(sırf büyük barajlar yüzünden 30 milyonu aşkın)yerinden yurdundan edilmiş insanın büyük kesimi kabilelerde yaşayanlardı.Ne zaman hükümet kabilelerin refahından söz açsa,onların gözünde endişe zilleri çalıyor demekti.
- Kadına dokunurken, onunla konuşamıyordu; onu severken bırakıp gidemiyordu; konuşurken dinleyemiyordu; savaşırken kazanamıyordu.
- Büyük öyküler, dinlemiş olduğunuz ve yeniden dinlemek istediğiniz öykülerdi. Herhangi bir yerinden içine gireceğiniz ve rahatça yerleşebileceğiniz öykülerdi. Onlar heyecanlarla ve şaşırtıcı sonlarla gözünüzü boyamazlar. Beklenmedik şeylerle şaşırtmazlar. İçinde yaşadığınız ev kadar tanıdıktır size. Ya da sevgilinizin teninin kokusu kadar. Nasıl bittiklerini bilirsiniz; ama yine de bilmiyormuş gibi kulak verirsiniz. Tıpkı, bir gün öleceğinizi bilmenize karşın hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamanız gibi. Büyük öykülerde kimin yaşayacağını, kimin öleceğini, kimin aşkı bulacağını, kimin bulmayacağını bilirsiniz. Ama yine de yeniden bilmek istersiniz. Onların gizemi ve büyüsü budur işte.