- Öncelikle Amin Maalouf'un Doğunun Limanları isimli romanında da Adana'ya yer verilmiştir. Roman konusu Adana'da başlar Lübnan'da devam eder. Çok güzel bir kitaptır, okumalısınız. Bakın Amin Maalouf "Doğu'nun Limanları" isimli kitabında konuyla ilgili neler yazıyor: "(...) genç adamın çevresinde küçük bir saray erkanı oluşmuştu. Her konudan konuşuluyordu. (...) Siyasetin dikkatle dışında kalınıyordu. Grupta çok fazla yabancı ve azınlık (Ermeni, Rum) vardı. (...) Bambaşka şeylere ilgi duyulurdu: Keşifler, yeni teknikler, Fotoğraf, şeref köşesindeydi ve birgün bir tartışma sırasında bu topluluğa bir isim takmak akıllarına geldi ve tereddütsüz "Adana Fotoğrafçılık Derneği" adını aldı. (...) Babaannemin mutlu olduğu, o tarihlerdeki fotoğraflardan anlaşılıyor. (...) Babam bavul dolusu fotoğrafların üzerine solmuş mürekkeple, iftiharla şöyle yazmıştı; "Fotoğrafçılık Derneği-Adana" (...) Bavuldaki klişelerin çoğu ona ait değildi. Nubar'ınkiler vardı ve derneğin beş-altı üyesininkiler. En eskiler 1901 yılına aitti. En yenisi 1909'a 1909 Nisan'ına. (...) Daha kesin olabilirim, 6 Nisan. (...) Bu tarihten sonra babam eline bir daha fotoğraf makinesi almak istemedi. (Doğu'nun Limanları. sy. 24-25-26)
- Şansa inanır mısınız? Ya da kısmete? Bizim oralarda, "Kandilin yağı bitmeden insan ölmez" ayarında bir sürü atasözü vardır.
- Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse yıllar da geçse. Hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.
- Bazıları, geleceğe olan inançlarını kaybetmedikleri için sabrederler. Bazıları, işi bitirmeye cesaret edemediklerinden. Korkaklık hiç kuşkusuz hor görülesi bir şey, ama gene de yaşamın düzenine dahil. Tıpkı boyun eğmek gibi, o da hayatta kalmanın bir aracı.
- Düşünmek ne kadar iddialı bir sözcük bu! Suya atıldığında insan debelenir, kulaç atar, yüzer ya da batar. Düşünmez. 393
- Ölümü son çıkış olarak düşüneceksin. Bil ki kimse seni bundan alıkoyamaz ve tam da bu nedenle, elinin altında olduğu için onu yedekte tut, sonuna kadar. Diyelim ki geceleyin bir kabus gördün. Bunun bir kabus olduğunu, başını oynattığın an da kurtulabileceğini bilirsen her şey daha kolay, daha çekilir hale gelir, hatta bir bakarsın ilk başta en korktuğun şeylerden zevk alır olmuşsun. Hayat seni istediği kadar ürkütsün, canını yaksın, en yakınların çirkin maskeler taksınlar... Hayat bu, de kendi kendine, İkinci kez çağrılmayacağım bir oyun, bir zevkler ve acılar oyunu, bir inançlar ve aldatmalar oyunu, bir maskeler oyunu, bir aktör ve bir gözlemci olarak sonuna kadar oyna, gözlemcilik daha iyidir, ne zaman istersen bırakabilirsin.
- Sevdalılara özgü vaatler bunlar, ama biz bütün sözlerimizi tuttuk, Clara yı öperken, hatta elini tutarken bir kez olsun bunu daha önce de yaşadığımı, aynı yoldan çoktan geçtiğimi hissetmemişimdir. Onu seveli çok olduğunu. Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse. Hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.
- Söylenmiş kelimeler unutulabilir, ama duygusal bellek silinmez.
- İnsan geçmişin yok olması karşısında kolay avunur; asıl kaldırılamayan, geleceğin yok olmasıdır.
- Hayat yangın gibidir. Yoldan geçenin unuttuğu alevler, rüzgarın önüne katıp savurduğu küller; işte, bir insan ömrü gelip geçmiştir. 122