Ben yarım yamalak dinlediğim bir adamı başımdan savmak istedim mi, ona hak veriyormuş gibi yaparım...
Halbuki iyi düşünülürse; kuru bir ağacın gövdesi içinde değildim. Benden daha mutsuz olanlar da vardı. Zaten annem de böyle düşünürdü; sık sık, insanın sonunda her şeye alışacağını tekrarlardı...
Her şey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu. Kaderim bana fikir sorulmadan belirleniyordu...
İnsan bilmediği şeyler hakkında, daima abartılı düşüncelere kapılır...
Annem hep, insanın tam anlamıyla mutsuz olamayacağını söylerdi. Gökyüzü renklenip de yeni bir gün hücreme sızdığı zaman, ona hak veriyordum...
Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir. Aslında otuz ya da yetmiş yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değilim; çünkü her iki durumda da gayet doğal olarak başka erkeklerle başka kadınlar yine yaşayacaklar ve bu , binlerce yıl devam edecektir. Sözün kısası bundan daha açık bir şey yoktu. Şimdi ya da yirmi yıl sonra olsun, ölecek olan hep bendim...
Bu adamı, bir anneyi bir cani, kalbiyle gömmüş olduğu için suçluyorum.
Bir insan söylediği şeylerden çok söylemedikleriyle insandır.
Günlerin bu kadar hem ne kadar uzun hem ne kadar kısa olabileceklerini anlamamıştım. Bu günlerin yaşanması uzun sürüyordu şüphesiz, ama bunlar o kadar genişleyip yayılmışlardı ki, sonunda birbirlerinin içine taşıp yayılıyorlardı. Adlarını bile kaybediyorlardı. Benim için sadece dün ya da yarın sözcüklerinin bir anlamı vardı.
...Sanki yaz göklerinde uzayıp giden aşina yollar, insanı masum uykulara olduğu kadar, hapishanelere de götürebilirmiş gibi.
Fatih Duman
Cahit Zarifoğlu
Didem Madak
Halil Cibran
Jack Kerouac
Alev Alatlı
Nasuh Mahruki
İnci Aral
Kostas Mourselas
Sevgi Soysal