Kamuran Şipal
- Doğum: 1926
- Kâmuran Şipal (d. 1926, Adana), Türk romancı, öykü yazarı ve çevirmen.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili Bölümü'nü bitirdi. Alfred Adler, Ingeborg Bachmann, Wolfgang Borchert, Heinrich Böll, Alfred Brauchle, Bertolt Brecht, Max Brod, Elias Canetti, Sigmund Freud, Gustav Hans Graber, Günter Grass, Carl Gustav Jung, Thomas Mann, Raine... (devamı)
- Bir başka evde değil miydi tulumba? Olsun, belleği bir dut ağacı çıkarıp koyuyor bahçe duvarının dibine. Avlunun orta yerine de yanı başında bir gül ağacıyla bir tulumba yerleştiriyor. Böylece iki ayrı evi, bodrumlu tek gözlü evle, gül ağaçlı ve tulumbalı evi birleştirip tek bir eve dönüştürüyor.
- Günlerden bir gün ilk çocukluk yaşantılarına ilişkin anılar arasında gezinirken, o zamana kadar hiç karşılaşmadığı birine rastladı. Belleğinin kuytu bir köşesinde gözden saklı, mahcup çekingen duruyor, sonunda ele geçirdiği için adeta mahzun bir yüzle ona bakıyordu. Aydınlık yaz geceleri gökyüzünün derinliklerinde bir batıp bir çıkan, zorlukla seçilebilen bir yıldız gibi, daha fazla sabredemeyip su yüzüne çıktığı anların birinde yakayı ele vermiş, bu da onun bir hayli canını sıkmıştı.
- O akşam sofra başında koptuğunu anımsadığı tartışma gerçekten yapıldı mı? Anne ve babasının ağzından çıkan o sözler söylendi mi gerçekten?
Belleğine pek güvenmiyor. Bu konuda belleğinin daha çok karıştırmasına ihtimal veriyor. Belleği bunu sık sık yapıyor çünkü. O akşamı ikide bir anımsadı şimdiye kadar ve her anımsayışta bazı ayrıntılar kaybolup başka ayrıntılar aldı yerini. Örneğin anımsamaların birinde, o bunaltıcı yaz akşamı annesinin mutfaktan alıp getirerek usulcacık sini üzerine bıraktığı tencerede bulgur çorbasının olmasına belleği izin vermiyor. - Bazen de geçmişin bunaltıcı, karanlık dehlizlerinde bir hayli ilerledikten sonra, ansızın kapı usulcacık açılıp kapanmış gibi bir ses işitip kulak kabartıyor, hanidir bu sesi bekliyormuş gibi usulca kalkıp evi dolaşmaya çıkıyor, kapıya yöneliyor, ilkin kapıyı kapalı, anahtarı da kilitte eskisi gibi sokulu görmekten yetinmeyerek evin içinde daha ilerilere uzanıyor, ıvır zıvır bir sürü eşyayla tıka basa dolu arka odaları tek tek gözden geçirip her şeyin yerli yerinde durup durmadığına bakıyordu.
İlk anda belli bir şeyin eksikliğini fark eder gibi olup heyecanlanıyor, telaşla sağa sola göz gezdirip yokluğunu sözde algıladığı nesneyi her zamanki köşesinden değişik bir yerde ele geçirince adeta düş kırıklığına uğrayarak boynunu büküyordu. - Tüm anılar ve anımsamalar geçmişte yaşananları yansıtmaktan uzaktı. Bir yüzü ileriye, bir yüzü geriye dönük iki başına bir yaşam, iki başına yürümeler...
Ve yürüyorduk. Zaman zaman ileri doğrultudaki yaşamımız tökezleyecek, duraklayacak ya da yerinde sayacak oldu mu, elimiz anılar hazinesinden içeri daldırıyor, anılar arasından işimize gelen birini alarak onu yeniden yaşamaya koyuluyorduk.
Hazine bekleyen anılar yetmedi mi ya da o andaki gereksinimimizi karşılamaktan uzak kaldı mı, sanal yaşantılar, sanal anılar üretiyorduk. - Yazın sıcak günlerinde havuzdaki su çabuk bayatlar, içindeki oksijen azalırdı; kırmızı renkteki yanar döner balıklar diplerden suyun yüzeyine çıkar, fıskiyeden suyun havuza döküldüğü yerin çevresine dizilir, ağızlarını bir açıp bir kapayarak güçlükle solurlardı. Ben de işte o balıklara benzemiştim. Elimi sert bir hareketle sağa sola oynatmaya göreyim, balıklar çil yavrusu gibi kaçışırdı. Bana da ikide bir kaç diyordu bir ses, kaçıyordum; kaça kaça bitkin düşmüştüm. Çember daraldıkça daralmıştı. Ama hâlâ kaç diyordu ses. Durma kaç!
- 1