Amit Goswami
- Doğum:
- Hakkında ayrıntılı bilgi bulunmuyor!
- Kuantum mekaniği okuyan bir üniversite öğrencisiyken, arkadaşlarımla oturup saatler boyunca "Bir elektron aynı anda iki yerde birden olabilir mi?" türünden ezoterik tartışmalar yapardık. Evet, bir elektronun aynı anda iki yerde birden olabileceğini kabul edebiliyordum; kuantum matematiğinin verdiği mesaj incelikle dolu olmasına rağmen, bu noktada hiç de muğlak değildi. Ancak, sıradan bir nesne -"gerçek" dediğimiz sandalye, masa gibi şeyler- bir elektron gibi davranabilir miydi? Bir dalga haline gelip de -dalganın o anlaşılamaz biçimde, hiç kimse bakmıyorken yaptığı gibi- yayılmaya başlayabilir miydi?
Gündelik deneyimlerimizden bildiğimiz nesneler, kuantum mekaniğine özgü olan o garip biçimlerde davranmaz gibidir. Dolayısıyla şuuraltımızda, mikroskobik parçacıkların davranışının, klasik fizik denilen Newton yasalarıyla yönetilen makroskobik maddenin geleneksel davranışından farklı olduğunu düşünmeye yönelivermek çok kolaydır. Gerçekten de, birçok fizikçi kuantum fiziğinin paradoksları üstünde kafa yorduktan sonra hemen bu çözüme kaçıverir. Dünyayı kuantum nesneleri ve klasik nesneler diye ayırırlar; ne yaptığımın farkında olmamakla birlikte, ben de öyle yaptım. - Evren, o evreni algılayan biri olmaksızın mevcut değilmiş gibi görünmektedir.
Eh, bir düzeyde bu kesinlikle manalıdır. "Evren" kelimesi bile bir insan yapısıdır. Öyleyse evren dediğimiz şeyin, insan varlıkları olarak bizim sözcük üretme kapasitemize dayanması bir bakıma anlamlıdır. Ama bu gözlem, basit bir semantik sorunundan daha derin midir? Örneğin, insan varlıkları olmadan önce evren var mıydı? Vardı gibi görünmekledir. Biz maddenin atomik yapısını keşfetmeden önce, etrafta atomlar var mıydı? Aynı şekilde, mantık; doğa yasalarının, kuvvetlerin ve sebeplerin vs., bizler atomlar ve atomaltı parçacıkları bilmezken bile kesinlikle mevcut olması gerektiğini söylemektedir.
Ama şu anki fizik anlayışımızın, nesnel gerçeklik hakkında sorgulamaya kalktığı sorular da bunlardır. Örneğin, basit bir parçacığı, bir elektronu ele alalım. Bu küçük bir madde parçası mıdır? Öyle olduğunu, sürekli öyle davrandığını varsaymanın açıkça yanlış olduğu ortaya çıktı. Çünkü biz bir parçacığı sadece ve sadece gözlemlediğimizde, sanki tek bir parçacık gibi "görünen" sonsuz sayıda olası elektrondan oluşan bir bulut gibi görünmektedir. Dahası, tek bir parçacık değilken, Einstein'ın maddesel olan hiçbir şey ışıktan hızlı gidemez yolundaki kaygısıyla çelişen şekilde ışık hızını da aşan hızlarda hareket edebilen, dalgalanan bir dalga benzeri bulut gibi görünmektedir. Ama Einstein'ın endişesi yersizdir çünkü bu şekilde hareket ettiğinde artık o maddesel bir parçacık değildir.
Fred Alan Wolf (ÖNSÖZ) - Yazar, Batılı zihinlerimiz için öylesine garip bir hipotez ileri sürüyor ki, Doğulu bir mistiğin saçmalamaları diye otomatik olarak bir kenara atılabilir. Bu hipotez, eğer "orada" şuurdan bağımsız bir nesnel gerçeklik olduğu yolundaki değerli varsayımımızdan vazgeçebilirsek, yukarıda sözü edilen tüm paradokslar açıklanabilir ve anlaşılabilir, demektedir. Hatta evrenin "kendinin farkında olduğunu" ve fiziksel dünyayı yaratanın şuurun ta kendisi olduğunu da söylemektedir.
Goswami "şuur" kelimesini kullanırken, sizin ya da benim ima edeceğimizden belki de çok daha derin bir şeyi ima etmektedir. Onun sözcükleriyle şuur aşkın -mekan-zamanın dışında, yerel olmayan ve her yerde etkin- bir şeydir. Tek gerçeklik odur ama bizler onu ancak gözlemlenebilir süreçlerimizin maddesel ve zihinsel unsurlarını doğuran eylemler yoluyla şöyle bir görebiliyoruz.
Peki, bunu kabul etmek bizim için niye bu kadar zor? Belki de sevgili okuyucu, bunu kabul etmenin sizin için zor olduğunu söylerken önyargılı davranıyorum. Belki de bu hipotezin zaten bariz bir şekilde kendini kanıtladığını düşünmektesiniz. Eh, ben de bazen bu düşünceyle pek rahat oluyorum ama derken bir sandalyeye çarpıyor ve bacağımı acıtıyorum. O eski gerçeklik hemen üstün geliyor ve mekanda sandalyenin benimkinden küstah bir biçimde ayrı ve farklı olan konumuna lanetler okurken, kendimi sandalyeden ayrı "görüyorum". Goswami işte bu konuyu hayranlık uyandıran biçimde ele alıyor ve benim ve sandalyenin şuurdan ortaya çıktığı yolundaki tezini genelde eğlenceli örneklerle açıklıyor.
Fred Alan Wolf (ÖNSÖZ) - "Bakın, bağlamı doğru görelim. Kuantum fiziği nesnelerin dalgalarla temsil edildiğini söyler. Nesneler dalgalardır. Ve dalgalar, hepimizin bildiği gibi, aynı anda iki (veya daha fazla) yerde olabilirler. Ama bir kuantum nesnesini gözlemlediğimizde, onu tek bir yerde buluyoruz; burada, orada değil ve kesinlikle aynı anda hem orada hem de burada hiç değil."
- Kuantum nesnelerinin birden daha çok noktada mevcut olacak şekilde yayılmış dalgalar olduklarını ve şuurun bu dalgaları odaklayan ve böylece onları tek yerde gözlemleyebilmemizi sağlayan etken olabileceğini anlattım.
(...)
Fizikçiler her şeyin atomlardan -kuantum nesnelerinden- yapıldığını söylemezler mi? Eğer şuur da kuantum nesnelerinden oluşmuşsa, nasıl olur da onlar üstünde nedensel etkide bulunabilir?
(...)
"Her şeyin atomlardan yapıldığından emin olamazsınız, bu sadece bir varsayım. Bunun yerine her şeyin, atomlar da dahil her şeyin şuurdan oluştuğunu varsayın!" Dinleyicilerim donakalmış gibiydiler.
"Bakın, bu şekilde düşünen bazı psikologlar var. Kabul ediyorum, sizinki de ilginç bir olasılık. Ama bilimsel değil. Eğer psikolojiyi bir bilim konumuna yükseltmek istiyorsak, şuurdan uzak durmalıyız; özellikle de şuurun asli gerçeklik olabileceği fikrinden." - "Bir şeyden yapılma bir şey nasıl olur da yapılmış olduğu şey üzerinde nedensel etkide bulunabilir? Bu, bir televizyon reklamının televizyon setinin elektronik devresi üstünde etkide bulunarak kendisini tekrarlaması gibi olurdu. Tanrı korusun! Hayır, şuur, beyin üstünde nedensel etkiye sahip olabilmek için beyinden ayrı bir unsur olmalıdır. Şuur, maddesel dünyanın dışında ayrı bir dünyaya aittir."
"Ama o zaman bu iki dünya nasıl etkileşir? Bir hayalet, bir makineye etki edemez."
Saçını atkuyruğu yapmış bir adam gülerek, kabaca araya girdi ve "Her ikiniz de saçmalıyorsunuz. Tüm sorunlarınız yaratılışı gereği anlamsız olan maddesel dünyada mana aramaya çalışmanızdan doğuyor. Bakın, fizikçiler anlam olmadığını, özgür irade olmadığını ve her şeyin atomların rastgele oyunu olduğunu söylerken haklılar," dedi.
Şuur için ayrı bir dünyayı savunan İngiliz, artık alaycı bir tavırla: "Ve siz söylediklerinizin bir anlamı olduğunu sanıyorsunuz! Siz, şahsınız atomların rastgele, anlamsız hareketlerinin bir oyunusunuz ve yine de teoriler üretiyor ve teorilerinizin bir anlamı olduğunu sanıyorsunuz."
Tartışmaya kendimi de sokuşturdum. "Atomların oyunlarında bile mana bulmanın bir yolunu biliyorum. Varsayınız ki her şey atomlar yerine şuurdan yapılmış olsun. O zaman ne olurdu?"
"Bu fikri nereden buldunuz?" diye meydan okudular.
"Kuantum fiziğinden," dedim onlara.
"Ama beynin makro düzeyinde kuantum fiziği yoktur," diye itiraz ederken birleşip hep bir ağızdan, otoriter bir tonla açıkladılar. "Kuantum mikro düzey içindir, atomlar içindir. Atomlar molekülleri, moleküller hücreleri ve hücreler de beyni oluşturur. Biz her gün beyinle çalışıyoruz; beynin makro-düzey davranışını açıklamak için atomların kuantum mekaniğini yardıma çağırmaya hiç gerek yok."
"Ama beyni tamamen anladığınızı iddia etmiyorsunuz, değil mi? Beyin o kadar basit değil! Biri, beyin anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, o zaman biz de onu anlayamayacak kadar basit olurduk, dememiş miydi?"
"Öyle olsa da," dediler, "kuantum fikri şuura nasıl yardım edebilir ki?"
Şuurun kuantum dalgasını etkileyişini onlara anlattım. "Bakın, eğer şuur atomlardan oluştuysa bu bir paradokstur. Ama eğer dünyanın neden yapıldığına ilişkin dünya görüşümüzü değiştirirsek, bu paradoks tatmin edici biçimde çözülür. Sizi temin ederim, dünya şuurdan yapılmıştır."
Heyecanımı ve hatta gururumu saklayamıyordum; bu öylesine güçlü bir fikirdi. Onların da bana katılmasını rica ettim. "Üzücü olan şey," diye devam ettim, "eğer sıradan insanlar bizi birbirimize ve dünyaya bağlayan şeyin madde değil de şuur olduğunu bilselerdi, o zaman savaş ve barış, çevre kirliliği, toplumsal adalet, dinsel değerler ve diğer tüm insani gayretlerle ilgili görüşleri radikal biçimde değişirdi."
(...)
"Hepimizin atomlardan yapıldığını varsaymak zorundayız. Şuurumuz ise atomların dansının ikincil bir fenomeni -bir epifenomen- olmak zorunda. Bilimin temel nesnelliği bunu talep ediyor." - Her şeyin atomlardan yapıldığı fikri, kanıtlanmamış bir varsayımdır; her şey için geçerli, doğrudan bir kanıta dayanmamaktadır. Yeni fizik bizi materyalist realizmin bakış açısından bakılınca paradoksal görünen bir durumla karşı karşıya getirdiğinde, paradoksların bizim kanıtlanmamış varsayımımızın yanlışlığından dolayı ortaya çıkabildiği olasılığını görmezden gelme eğilimi gösteririz.
(...)
Materyalist realizmin, zihin ve maddenin tek bir gerçekliğin ama madde üstünde kurulmamış bir gerçekliğin parçaları olduğu, monist (birci) bir alternatifi var mıdır? Ben olduğuna eminim. Bu kitapta önereceğim alternatif, monist idealizmdir. Bu felsefe, düalistliğe (ikiciliğe) tezat olarak monisttir (bircidir) ve idealizmdir çünkü idealar (ideallerle karıştırılmamalıdır) ve onların şuurunun, gerçekliğin temel unsurları olduğu düşünülmektedir; madde ise ikincil olarak düşünülür. Başka bir deyişle, (şuur dahil) her şeyin maddeden yapıldığını iddia etmek yerine, bu felsefe (madde dahil) her şeyin şuurda mevcut olduğunu ve şuurdan yönlendirildiğini iddia eder.
(...)
Bu yüzyıl içinde adına kuantum fiziği denilen yeni bir bilimsel disiplin resmen klasik fiziğin yerini almış olmasına rağmen, klasik fiziğin -yani materyalist realizmin- eski felsefesi halen yaygın biçimde kabul görmektedir.
- 1